Blog

  • Evvele yolculuk.

    “Doğal olan iyidir, sentetik olan kötüdür” algısı tüm insanlar genelinde yaygındır. Doğallık hangi noktada bozulur. Bunun kriteri nedir? Örneğin pekmez doğal mıdır? Doğada pekmez ağaçları olmadığına göre rafine bir gıdadır. Hastalık, ölüm doğal değil midir? Buna kim razı olabilir?

    Sinüzit olan 5 kişiden 2 sinin öldüğü, zatürre olanların büyük oranda öldüğü, doğum sırasında anne ve bebek ölümlerinin tam oranı bilinmese de şimdikinden çok yüksek olduğu dönemlerde yaşamak istemezdim. Şimdi insanların tu kaka ettiği antibiyotikler o dönemlerde insanların gözünde bir mucizeden farksızdı ve erişilmesi de zordu.

    İşin bir başka yönü kişinin maddi olanakları arttıkça aynı oranda sağlığına da yatırım yapıyor veya zamanın ruhu (başka bir blok yazısı konusu)bunu iktiza ediyor. Bunun farkında olan tüccarlar doğallıkta seviye atlatmanın son derece zekice yollarını buluyorlar. En zekice bulduğum ürün “bebek irmiği”. Buna rağbet gösterilince artık tutana aşk olsun; bebek zeytin yağı, bebek suyu, bebek keçiboynuzu pekmezi… alıyor başını gidiyor. Doğal yaşıyorum, ilaçlara son, ilaçsız yaşıyorum gibi şuan adlarını kafadan uydurduğum instagram hesapları bunun yöntemini yol haritasını takipçilerine çiziyor.

    Genellikle geçmişte yaşadığımız sıkıntıları unutup güzel hatıralarımızı canlı tutmak beynimizin hayatta kalmak için bize oynadığı bir oyun muhtemelen. Bundan 100 yıl önce sanayi toplumu inşa edilmeden önce insanların doğal yaşadığı ve sağlıklı ve uzun ömürlü olduğu algısı bun neticesidir. Hastalık ve ölüm doğal hayatın doğal akışıdır. Aşı olmayıp hasta olmak veya ölmek, ilaç kullanmayıp ağrıyı çekmek doğal yaşamak uğruna katlanılan ideolojik bir yaklaşımdır bana göre.

  • Saate Can Vermek

    Saat merakımdan dolayı horoloji ile ilgili yazıları okuyor ve ilgili videoları izliyorum genellikle. Bir videoda 2-3 saat sever bir araya gelmiş saatler hakkında konuşuyorlar. Aslında onlarda anlamaya çalışıyor saat sevicilik nedir? Niye quartz saat değil de kol hareketiyle kurulan otomatik saat sevicilerin ilgisini çekiyor?

    Bu soruları kendilerine soran konuşmacılardan biri şu ifadeyi kullandı; “bu saat kolumda iken benim hareketim ile kurulup çalışmaya başlıyor. Bir bakılma ben ona can veriyorum o da bana hizmet ediyor. bu karşılıklı ilişki pragmatik de olsa bir aşka dönüşüyor” ifadesini kullandı.

    İnsan kibre doymaz. Kendini bilemeyerek de olsa yaratıcının konumuna getirmeyi çok sever. Bu insanın aldığı en büyük hazdır. Tanrı insan ilişkisi içinde insanın yeri hep edilgendir. Ne zaman Tanrıya ait etken konumuna gelsek bundan büyük haz alırız. Bir kere cennet yüzü gördük ya. Hep onu arzularız. Kovulmamıza neden olan o Taht’a oturuşumuzu unutamayız.

    Burada bir konu daha var. Mekanik saatin kurulmasıyla sayısız çark, dişli, zemberek bir arada kusursuz ahenk içinde çalışarak zamanı gösterir. Deist bakış açısına göre de alem kusursuz bir şekilde yaratılıp aynı saat gibi kendi haline bırakılmıştır. Bu din-i islama göre asla kabul edilemeyecek bir bakış açısıdır. Dinin esas problemi ateizim, politeizim, paganizim değildir. Kur’an ve sünnete göre islam-ı dinin esas problemi deizimdir. Çünkü Allah İslama göre iradeli bir tanrıdır ve ilahi sıfatları gündelik hayatı kuşatıp bizzat etkili olamadığı hiçbir aşama yoktur. Bu görüşe göre ilahi sıfatlar alemi kuşatır ve her bir şeye etki eder.

  • İLK BLOK YAZIM

    Hiç değişmeyecek her zaman doğrulanabilecek bir önerme; var olmak. Metafizik burada başlıyor. Tüm bilim dalları adı üstünde bilimin bir dalı iken bilim metafiziktir. Kendinde şey veya var olması bakımından varlık metafiziğin ana konusudur.

    Eşyayı örneğin bir kitabı niteliklerinden arındırdığımız zaman geriye kalan şeye “kendinde şey” denir. Kitabı kitap yapan niteliklerden arındırdığımız zaman o şey artık kitap olmaktan çıkacaktır. İşte metafizik bu niteliklerinden arındırılmış varlıkla ilgilenir.

    Metafizikle ilgilenenler bilir. Okumakla öğrenilen bir bilim değildir. Anlamak için yazmak gerekir. Okurken insan dikkatinin küçük bir kısmı ile okuyabilirken yazarken neredeyse beyni yanar. Biliyor kabul ettiği bütün kavaramlar öğrenilmemiş ve birbiri ile tutarsız görünür. Okurken iddialı sözler hoşumuza giderken bunları yazıya dökerken ikna edici olmak için ter dökeriz.

    Deftere yazı yazarken yazının muhatabını bulmakta zorlanıyor insan. Blok yazılarının bu yönde sabit bir okuyucusunun olması dikkatini muhatabı seçme zahmetinden kurtarıyor. Yoksa okuyucusunun bu kadar az olduğu bir konu için blok açmak çok makul değil.

    Kendim için, öğrenme sürecimi tahkim etmek için oluşturduğum bu bloktaki yazımda kimseyi ikna etmek, bir şeyler öğretmek gibi bir amacım yok. En zor olanı yazdıklarıma kendimi ikna etmek olacaktır.

  • Hello world!

    Welcome to WordPress. This is your first post. Edit or delete it, then start writing!